haberspot.com.tr

Üstün Dökmen yazdı : Zekâ mı çalışkanlık mı?

ContentsATATÜRK’ÜN ÖNGÖRÜSÜZEKÂ, ÇALIŞMA VE DÜRÜSTLÜK Çocuklarımızı nasıl övmeliyiz? Zekâlarıyla mı yoksa çalışkanlıklarıyla mı? Bugüne kadar toplum her ikisiyle de övündü ancak galiba daha çok onların

Haber Spot
5 Dk Okundu


Çocuklarımızı nasıl övmeliyiz? Zekâlarıyla mı yoksa çalışkanlıklarıyla mı? Bugüne kadar toplum her ikisiyle de övündü ancak galiba daha çok onların zekâlarını övdük. Bunun nedeni çalışkanlığın, çalışmanın yaygın, sıradan bir şey olduğunu, zekânın ise ender bir şey olduğunu düşünmemizdir. Gençliğimde “Benim oğlan çok zeki, öğretmenini bir dinler hemen ezberler, kitap okuması gerekmez” diyen çok baba gördüm. Çocuklara “Pek akıllı maşallah” dendiğini duydum. Ancak bugün böyle düşünmüyoruz.

Şimdilerde çocukların zekâlarını övmenin yeterince işlevsel olmadığı görüşündeyiz. Eğer bir çocuk gerçekten zeki ise onu zeki diye övdüğümüzde yapacak bir şeyi yoktur. Belki zekâ oyunlarına, satranca, go oyununa yönelebilir. Bu da zekâda gözle görünür bir artışa yol açmaz. Ayrıca zekânın kurnazlığa dönüşmesi riski de vardır. Fakat onun çalışkan olduğunu söylersek çalışkanlığını, üretkenliğini artırabilir. Sonuçta çocuklarımıza “zekisin” iletisi yerine “çalışkansın” iletisini vermek daha akıllıca olacaktır.

Halk arasında kırk defa ne söylersen o olur şeklinde bir inanç vardır. Zeki olduğunu söyleyerek çocuğumuzu daha zeki yapamayız ama çalışkan olduğunu söyleyerek daha çalışkan yapabiliriz. Bir anlamda, geçen hafta belirttiğimiz gibi çalışkan çocukları oluşturabiliriz.

ATATÜRK’ÜN ÖNGÖRÜSÜ

Atatürk bir gün Atatürk Orman Çiftliği’nde dolaşırken 17 yaşlarında iki genç görür. Şehirden buraya gelmiş olmaları ihtimali yoktur, kim olduklarını sorar: Meğer gençler o zamanki adıyla Gazi Eğitim Enstitüsü öğrencileriymiş, okuldan kaçmışlar, hem de tarih dersinden. Atatürk çok sinirlenir fakat bir şey söylemez, gençlerin isimlerini ve sınıflarını sorar. Ertesi günü Gazi Eğitim Enstitüsü’ne gider bu öğrencilerden birisini tahtaya kaldırır, Büyük Taarruz’u anlatmasını ister.

Gencin işi zordur, Büyük Taarruz’u ne kadar iyi anlatırsa anlatsın mutlaka bir eksiği, yanlışı olacaktır. Konunun profesörü gelse bu taarruzu planlayan ve uygulayan kişi kadar kusursuz anlatamayacaktır. Eksik anlatırsa da Atatürk genci, çok büyük bir ihtimalle korkunç şekilde azarlayacaktır, “Hem tarihi bilmezsin hem de tarih dersinden kaçarsın” diyecektir. Genç başına geleceği anlar ve Atatürk’e “Siz gittikten sonra da ben arkadaşlara Büyük Taarruz’u anlatabilirim ancak aramızda hazır siz varken, bu savaşı kazanan kahraman olarak siz anlatırsanız bizler için unutulmaz bir hatıra olur” der. Genç büyük bir soğukkanlılıkla ve özgüvenle girişken davranmış, o günkü ifadeyle “medeni cesaret” sergilemiştir. Atatürk gencin üstünlüğünü bir an için kabul eder, ona “Çok zekisin” der ve “Ama bana zeki değil çalışkan öğrenci lazım” diye devam eder. Atatürk’ün bir mirası da bu sözüdür.

Bugün dünyanın ileri ülkelerindeki insanlar geri kalmış ülkelerindeki (kibarcası gelişmekte olan ülkelerindeki) insanlara oranla daha zeki değillerdir. İleri ülkeler uzun ve sistematik çalışma sonucunda sağlam sistemler oluşturmuşlardır.

ZEKÂ, ÇALIŞMA VE DÜRÜSTLÜK

Bence bir liderin, gerçek anlamda başarılı olabilmesi için üç şeye ihtiyacı vardır. Zekâ, çalışkanlık ve dürüstlük. Mafyanın üst düzey yöneticileri ve tarihteki diktatörler, şüphesiz ki çok zeki ve çalışkan insanlardı ancak dürüst değillerdi.

Mustafa Kemal Paşa, yeni paşa olmuştur, Güneydoğu Anadolu’da bir Alman mareşal bir çekmece altın gönderir kendisine. Mustafa Kemal Paşa bunu belgelemek ve orduya gelir kabul etmek ister. Alman mareşal yaveri aracılığıyla belgeye gerek olmadığını iletir. Yani altınlar rüşvettir. Mustafa Kemal Paşa şöyle demiştir: “İki yaverimi karşıma aldım ve gidip o Alman mareşalden o belgeyi alıp geleceksiniz dedim. Yaverlerim mareşali tanımazlardı ama beni çok iyi tanırlardı.” (Belgeyi alamasalardı yaverlerini kurşuna dizdirmezdi, elini sürmezdi. Bu tür bir olay yaşamamıştı ancak çok sert konuşurdu.) Yaverler belgeyle geldiler. Ertesi gün ise mareşal altınları geri istedi. Böylece olayın rüşvet olduğu kanıtlanmış oldu.

Son dönem Osmanlı nazırlarından birisinin İngilizlerden rüşvet aldığı orta çıkmıştı. Nazırın açıklaması çok ilginçti, “Para ortada duruyordu, miktar büyüktü, gavurda durmasın bende dursun dedim” diye kendisini aklamaya çalışmıştı. (Buna halk arasında “çevir kazı yanmasın” denir. Dürüst olmayanlar kazı çevirmek zorundadırlar.)

Çocuklarımıza bırakabileceğimiz en büyük miras, çalışkanlık ve dürüstlüktür. Onlar bizi model alırlar. Zekâyı miras bırakamayız. Zekânın bir kısmı genetiktir, bir kısmı yaşantılar yoluyla oluşur. Eğer bir insan çok zeki değilse çalışkanlığıyla bunun üstesinden gelebilir. Bu nedenden ötürü de çocuklarımızın zekâlarını değil çalışkanlıklarını övelim.

Bu Makaleyi Paylaşın
Yorum bırakın

Bunlara da Göz Atabilirsiniz.

Galatasaray’da Yusuf Demir transferi iptal: Nedeni belli oldu! – Son Dakika Spor Haberleri

İspanya La Liga'ya yeni yükselen Elç- Galatasaray'da forma giyen Yusuf Demir'in transferinden…

Haber Spot Haber Spot

“Kıbrıs’ta yeni bir yola girildi: İki devletli siyaset”

Kıbrıs Barış Harekatı'nın 51'nci yılı ile 20 Temmuz Barış ve Özgürlük…

Haber Spot Haber Spot

Yüksel Yıldırım: ‘Türkiye’nin 5. büyük kulübü olmamıza az kaldı’

AAOluşturulma Tarihi: Temmuz 20, 2025 15:09Süper Lig ekiplerinden Samsunspor'un başkanı Yüksel Yıldırım,…

Haber Spot Haber Spot
Abone Olanlar Okuyor

Ronaldo’nun oğlu babasının izinde! Milli takıma davet edildi

Mardin’de altyapı çalışmasında patlayıcı dolu mutfak tüpü bulundu! – Son Dakika Türkiye Haberleri

İki balık türü gıda amaçlı kullanım için tescillendi – Son Dakika Ekonomi Haberleri