Yıllık enflasyonun yüzde 39.5’e inmesi, Merkez Bankası’na manevra alanı sağladı. 250 baz puan daha indirime giderek politika faizini yüzde 42.5’e çekti. Martla birlikte aylık rakamların biraz daha toparlanma ihtimali var
Ocak ayında yüzde 5’in hafif üzerinde gelen enflasyon rakamı, moralleri bozmuştu. Hatta Merkez Bankası’nın yıl sonu enflasyon tahmini çok erken revize etmesine neden olmuştu. Şubat ayında da enflasyonun yüksek gelebileceğine yönelik endişeler vardı. Fakat korkulan senaryo gerçekleşmedi. Şubat ayında enflasyon piyasa beklentilerinin altında geldi.
Aylık enflasyonun yüzde 5.03’ten yüzde 2.27’ye gerilemesinde sağlık kuruluşlarında alınan muayene katılım paylarına yapılan zammın bir kısmının geri alınması etki etti. Keşke bu zam kararı alınırken tüm olası etkileri hesaba katılarak adım atılsaydı. Zira yapılan zamlar parasal değer açısından çok bir anlam ifade etmese de oran itibarıyla enflasyonu rotasından saptırmaya yetmişti.
Zammın bir kısmı geri alınmasaydı, yıllık enflasyon yüzde 40’ın üzerinde kalacaktı. Bu durum, Merkez Bankası’nın bu haftaki toplantısında faizi indirirken elini güçsüzleştirebilirdi. Yıllık enflasyonun yüzde 39.5’e inmesi, Merkez Bankası’na manevra alanı sağladı. Para Politikası Kurulu, 250 baz puan daha indirime giderek politika faizini yüzde 42.5’e çekti.
Şubat enflasyonu görece makul gelse de ana enflasyon eğilimi yılın ilk iki ayında kötüleşme emareleri gösterdi. Mart ayı ile birlikte aylık rakamların biraz daha toparlanma ihtimali var. Dolayısıyla, Merkez Bankası nisan ayındaki toplantısında da ilave bir faiz indirimine gidebilir. Haziran toplantısı için tahmin yürütmek için henüz erken.
***
SÖMÜRGECİLİK 2.0
Geçtiğimiz hafta ABD ve Ukrayna arasında geçen görüşmeler tam bir diplomatik skandala dönüşmüştü. Zelenskiy, Ukrayna’nın nadir toprak elementlerinin kullanımını içeren anlaşmayı imzalamadan Beyaz Saray’ı terk etmişti. Trump, bu hafta Amerikan Kongresi’ne yaptığı konuşmasında Zelenskiy’nin nadir toprak elementleri anlaşmasını imzalamaya hazır olduğunu açıkladı.
Nadir elementler, yeni nesil birçok teknolojinin üretiminde kullanılan çok kritik hammaddelerdir. Çin şu ana kadar sadece kendi topraklarındakileri değil, başta Asya ve Afrika olmak üzere diğer bölgelerdeki nadir element yataklarının işletilmesine yönelik olarak anlaşmalara imza atarak bu alanda ABD’nin önünde yer almaya çalışıyor. ABD de bu yarışta geri kalmamak adına kontrolü altındaki rezervleri çeşitlendirebilmek için girişimlerde bulunuyor. Bu açıdan Ukrayna, ABD’ye çekici geliyor. Trump yönetimi Ukrayna’ya bugüne kadar ABD’nin vermiş olduğu mali ve askeri desteğin yanı sıra savaş sonrası ülkenin yeniden inşa edilmesine destek olmak şartıyla bölgedeki nadir toprak element yataklarını gözüne kestirmiş durumda. Nadir elementler, Rusya ile Ukrayna arasında imzalanabilecek barış anlaşmasının önemli unsurlarından biri haline geldi.
Trump’ın istekleri bununla sınırlı değil. Danimarka Krallığı’nın bir parçası olan Grönland’ı da ABD’ye bağlamak istiyor. Grönland iki açıdan Trump’ın ilgisini çekiyor: Birincisi, bu ada nadir toprak elementleri açısından zengin bir coğrafya. İkincisi, buzulların erimeye başlamasıyla birlikte büyük tonajlı gemilerin Kuzey Kutbu üzerinden yeni bir rota oluşturması mümkün hale geldi. Rusya ve Çin gibi rakiplerin bu yeni ticaret yolunu etkileri altına almamaları için Trump önden aksiyon almaya çalışıyor.
ABD Başkanı bir taraftan da Panama Kanalı’nı gözüne kestirmiş durumda. Trump, Çin’in Panama’ya yaptığı yatırımlardan dolayı fiili olarak kanalı da kontrol edebileceğinden endişeleniyor. Ulusal güvenlik gerekçesiyle Panama Kanalı’nı geri alacaklarını duyurdu.
Tüm bunlar yeni sömürgecilik hamleleri. Fakat ben bunları Trump’ın kişiliğine bağlamıyorum. Trump’ın “liberal, öngörülebilir ve kural bazlı” dünya düzenini yok etmekle suçlanması bana çok makul bir argüman olarak gelmiyor. Trump’ın başkanlığı, sebep değil bir sonuçtur. Trump, ortalama bir Batılı’nın gerçek yüzüdür. 1500’lerden 1960’ların başına kadar sömürgecilik yoluyla birçok ülkenin ve bölgenin iliğini kurutan da bu zihniyettir. Sömürgeciliğin farklı formatlarda yeniden hortlaması endişe verici olmakla birlikte, maalesef şaşırtıcı değildir. Ne demişler: Can çıkar, huy çıkmaz…