Türkiye, kişi başına gayrisafi yurtiçi hasılada (GSYH) ilk defa 15 bin dolar barajını aştı. Mevcut kaynaklarımızı daha verimli kullanarak orta vadede bu rakamı 20 bin dolara yaklaştırabiliriz
Bu hafta açıklanan verilere göre, Türkiye ekonomisi 2024’te yüzde 3.2 büyüdü. Böylece Türkiye, kişi başına gayrisafi yurtiçi hasılada (GSYH) ilk defa 15 bin dolar barajını aştı. Henüz Dünya Bankası, 2024 yılı için kişi başına düşen gayrisafi milli hasıla (GSMH) rakamlarını açıklamadı, ancak o göstergede de 15 bin dolar eşiği çok büyük ihtimalle aşılacak. Bu gelişmeyle Türkiye, Dünya Bankası sınıflandırmasına göre yüksek gelirli ülkeler ligine çıkacak. Bu, orta gelir tuzağında uzun yıllar patinaj çeken Türkiye için kıymetli bir gelişmedir.
Yüksek gelirli ülkeler ligine çıkmak kayda değer bir başarı olsa da gelişmiş ülke seviyesine erişebilmek için kat etmemiz gereken mesafeler var. Türkiye’nin daha büyük hedefleri olan ve bu yolda ciddi potansiyel barındıran bir ülke olduğunu aklımızdan çıkarmamalı, vakit kaybetmeden kalkınma hamlemizi sürdürülebilir kılacak adımlar atmaya devam etmeliyiz.
YENİ HEDEF 20 BİN DOLAR
Her şeyden önce bir daha 15 bin dolar eşiğinin altına düşmemeyi ve istikrarlı biçimde ilerlemeyi teminat altına almalıyız. Son iki yılda kişi başına GSYH’de yüzde 50’lik bir artış kaydedildi. Bu hızlı yükselişte ekonomik büyümenin etkisi kadar TL’nin dolar karşısında reel bazda değer kazanması da etkili oldu. Hatırlanacağı üzere, 2013’te 13 bin doların üzerine çıktıktan sonra büyüme performansının biraz istikrarsızlaşması ve TL’nin değer kaybetmesi neticesinde 9 bin doların altına gerilemiştik.
Bu durum, vatandaşlarımızın diğer G20 ve OECD ülkelerindeki insanlara kıyasla dolar bazında satın alma güçlerinin azalmasına neden olmuştu. Benzer bir geriye düşüşü yaşamamak için ekonomik büyümenin sadece niceliğine değil niteliğine de odaklanmalı ve makroekonomik istikrarı korumalıyız.
Türkiye, mevcut kaynaklarını daha verimli kullanarak orta vadede kişi başına düşen GSYH’yi 20 bin dolara yaklaştırabilir. Bunu başarmak için, net ihracatın ekonomik büyümeye istikrarlı bir şekilde pozitif katkı sağlaması ve yüksek teknolojili ihracatın payının artırılması kritik öneme sahiptir.
Trump’in PARLAK FİKİRLERİ BİTMİYOR
ABD Başkanı Donald Trump, Florida’daki Mara- Lago isimli meşhur malikanesini 1985 yılında satın almış. 1985 yılı uluslararası finans sistemi için kritik dönüm noktalarından biridir. O yıl ABD, New York’taki Plaza Oteli’nde Japonya, Birleşik Krallık, Fransa ve Batı Almanya ile döviz piyasalarına büyük etkisi olacak bir uzlaşıya varmıştı. Plaza Uzlaşısı olarak bilinen bu uluslararası ekonomik mutabakata göre, Japonya ve Avrupa ülkeleri doların değer kaybetmesine yardım etmek için finansal hamleler yapmaya karar kıldılar. Tabii ki ABD’nin zoruyla…
ABD o dönemde başta otomotiv olmak üzere Amerikan sanayisinin rekabet gücünü kaybetmesinden ve dış ticaret açığının artmasından son derece rahatsızdı. Japon ürünlerinin Amerikalıların pazar paylarını ele geçirmeye başlaması Washington’u tedirgin ediyordu. Bu sorunların nedeni olarak doların aşırı değerli olmasını görüyorlardı.
Plaza Uzlaşısı’nın ardından geçen 10 senede dolar endeksi reel bazda yaklaşık yüzde 36 oranında geriledi. Bu süreçte Japon ekonomisi müzmin bir durgunluğa sürüklendi. Japonlar o günden bugüne üzerlerindeki ölü toprağını bir türlü atamadılar. Amerikan sanayisi ve dış ticaret rakamları kısa vadeli bir rahatlama yaşasa da Amerikan ekonomisi bu işten uzun vadede çok fazla kazanım elde edemedi. Japonya’nın ardından gelen Güney Kore ve sonrasında Çin, Amerikan ekonomisinin rekabet gücünü iyice aşındırdı.
Plaza’dan 40 yıl sonra başka bir Cumhuriyetçi Başkan yeni bir ‘uzlaşı’ peşinde. Trump ve ekonomi kurmayları şu günlerde ‘Mara- Lago Uzlaşısını’ inşa etmeye çalışıyorlar. Aslında dayatmaya çalışıyorlar demek daha doğru olur. Bu yeni uzlaşı ile ABD’nin alacaklı ülkeleri ellerindeki Amerikan hazine bonolarını 100 yıllık tahvillerle takas etmeye zorlayacağı konuşuluyor. Böylece ABD’nin kısa vadeli borç yükünü hafifletmek ve borçlanma maliyetlerini aşağıya çekmek hedefleniyor. Trump bir taraftan da doların değerini Amerikan ihracatına destek olacak seviyelere çekme niyeti var.
İşin ilginç yanı Trump, Plaza Uzlaşısı’nın gerçekleştiği Plaza Oteli’ni 1988’de satın almış fakat işletmeyi beceremeyerek büyük bir borç yapılanması sonrasında oteli 1990’ların ortasında devretmek durumunda kalmıştı. Bakalım benzer bir akıbet Mar-a-Lago’daki malikanenin de başına gelecek mi?