Sonunda Özgür Özel’e de etkin
pişmanlık teklif edecek kadar
yargının her yerinde olduğunu
gösterdin!
Yerine göre kolluk güçlerinin
başındasın, kimin ne şekilde gözaltına
alınacağına karar veriyorsun…
Yerine göre savcısın, esas
hakkındaki mütalaanı baştan verip
iddianameyi hüküm vermeye hazır
hale getiriyorsun.
Yerine göre hâkimsin, önce hükmü
verip sonra yargılamayı yapıyorsun…
İmamoğlu’nun avukatını da
tutuklayıp savunmaya da haddini
bildirdin.
Belki yakın gelecekte davanın
avukatı da olup şöyle diyeceksin:
“Sayın hâkimler bunca yıldır tutuklu
yargılıyorsunuz… Artık tutuksuz
yargılama yapın, dünya ne kadar
vicdanlı olduğumuzu görsün!”
Olur mu olur…
***
Aslında seninki etkin pişkinliğe
giriyor! Maşallah hiçbir şeyi çiğ
bırakmıyorsun.
Neleri çiğnemedin ki! Neyse biz
pişkinliğe gelelim…
İşler kötü gidince çare ürettin:
Ülkeyi yönetemiyorsak, siyaseti
yönetelim!
İçine el atmadığın parti kalmadı. CHP
kurultayını ağır ceza davası açılacak
kıvama getirdin. Cumhuriyet tarihinde
ilk kez, bir partinin kurultayı ağır caza
mahkemesinde yargılanacak.
Aslında haklısın, o kurultay tam ağır
cezalık!
Ne demek parti içi demokrasi! Demokrasi
dediğin Hint baharatı gibi bir şey. Ülke
yönetimine tat katsın diye, birkaç gram
atarsın! CHP ne yapmış? Demokrasiyi
parti içi yarış haline getirmiş.
Aylarca terörsüz Türkiye dedin.
Herkesin özlemini bayrak yapıp hizaya
getirmeye kalktın. Şimdi bir arpa boyu
yol alınmadığını görünce sonbahar
türküleri söylüyorsun. Eskiden, “DEM
de bu ülkenin yasalarıyla kurulmuş bir
parti” diyene çıkışırdın:
– Sen PKK terör örgütüdür
diyemiyorsun. Yoksa sana göre
PKK terör örgütü değil mi?
Şimdi, “DEM Parti yurttaşlık
bağlarını zorlamamalı” diyene
şöyle çıkışıyorsun:
– Sen terörsüz Türkiye’ye
karşı mısın?
Seçimden önce başka
seçimden sonra başka söylem
geliştirip ikisini de aynı “Simimoyalyle”
haykırabilmek için gerçekten iyi
pişmek gerekir. Pişkinliğin bu kadarına
şapka çıkarıyoruz.
İsrail’le de limanda ticaret yapıp
mikrofonda lanet okumak övgüye
değer! Savaş çıkınca diplomasi aklına
geldi ama diplomasi kalesini o kadar
muhteşem hale getirdin ki maşallah
partinin kalesi oldu. Vekil yapamadığını
promosyon olarak büyükelçi yaptın.
Senin karşında olup sonra sana
döneni de boş çevirmedin. Ne demiş
atalarımız; nerede Prag orada bırak!
Bütün bunlardan sonra diplomasi
yapmaya çalışıyorsun ama ilk hecede
kaldın işte!
***
İç cepheyi tahkim etmek diye
güzel bir kavramı aldın, evire çevire
şu hale getirdin:
İç cepheyi tehdit etmek!
Tehdidin boyutlarını o noktaya
getirdin ki toplumda şu duygu öne
çıkmaya başladı:
Acaba seçimler yapılmayacak mı?
Bu duyguya kapılanlara nedenini
soruyoruz. Şu yanıtı alıyoruz:
– Karşısına çıkan güçlü aday
kimse sandığın dışına atıyor. O
zaman ya seçim yapmayacak ya
da karşısına çıkacak adayı kendisi
belirleyip onu yenmeyi zafer
sayacak.
Bu kadar pişmiş demokrasi
saraylara şenlik.
Seçim piş, ağzıma düş!
En güzel pişkinlik de faizlerle
ilgili. Merkez Bankası yüksek faizi
sabit tutunca en sert eleştiri Yeni
Şafak’tan geldi.
Tabloya bakınca insanda şafak
atıyor ama sen inanmasan da biz
demokrasiye inanmaya devam
edeceğiz!
Aziz milletimiz sokakta patlamaz,
açlıkta patlamaz. Sadece bir yerde
patlar:
Sandıkta!