“Türkiye Yüzyılı”Cumhuriyetin
100. yılında, Saray’ın
propaganda bakanlığının
1923 Devrimi’ni sözüm ona yok
saymak için türettiği bir söz.
Saray ve bağlaşıklarına göre,
Cumhuriyet geçmişte kaldı. İktidarın
küçük ortağına göre artık yeni bir
kardeşlik yüzyılına giriyoruz.
Kardeşliğe kimle giriyoruz?
Cumhuriyeti “imhacı” Vezik “soykırımcı”
diye tanımlayan yeni ortakla.
Hedef ne?
Anayasayı yok sayarak Saray’a
taşınmış olan, hazırlanacak yeni
anayasa ile yeniden Saray’a otursun
diye.
Başka?
Geçmiş
yüzyıla
gömülmesini
istedikleri
Cumhuriyetin
tüm kurumları
yok olsun
diye.
Cumhuriyette
Saray olur
mu? Olmaz.
Olsun
istiyorlar.
Cumhuriyette dediğim dedik sultan
olur mu? Olmaz.
Olsun ve orada oturan hiç
değişmesin istiyorlar.
Cumhuriyette anayasa değişikliği
dediğin şey, Meclis’te, halkın
temsilcilerinin çalışmaları ile yapılır.
Ama atı alan Üsküdar’ı geçti, bitti o
işler.
Artık Türkiye’nin kardeşlik
yüzyılında, Saray’da sultan, 10
hukukçu arkadaşını görevlendiriyor, o
arkadaşlar da sultan hep sultan kalsın
diye anayasa yapmak için çalışmaya
başlıyorlar.
Söylenene bakılırsa yeni anayasa
(!) “darbe anayasası”na karşı
hazırlanacakmış. Böylece Saray,
açıkladığı üzere, “demokrasiyi
yeni, sivil ve özgürlükçü anayasayla
taçlandırma konusunda hüsnüniyet
gösterdiğini” kanıtlıyormuş.
Koskoca, taçlandırılmış Saray bu,
şakaya gelmez. “Demokrasi rafa
kaldırıldı, ülkeyi cunta yönetiyor” filan
demeyecek, muhalefet etmeyeceksin.
Kardeşlik yüzyılına girdik bugüne
bugün.
Muhalefet edenler, kulağından
tutulur, içeri atılır.
Kaderini kabullenecek, sesini
çıkarmayacak, hüsnüniyetle
yatacaksın.
Kanıt istemeyeceksin, gerçekliği
aramayacaksın. Hüsnükuruntu içinde
yaşayıp gideceksin.
Sakın ola anayasa, yasa, hukuk filan
sormayacaksın. Artık Türkiye de yeni,
anayasa da yeni, kardeşlik de yeni…
Böyle bir düzende eskinin kanlı
eşkıya başı, saygıdeğer önder bile
oluyor.
Ona göre… Bilesin ve katlanasın.
BÜYÜK YALANLAR
Bizim dilimizde de vardır:
“Bir şeyi kırk kere söylersen olur.”
Doğru olmadığı bilinse de gerçeklikle
uyuşmasa da ısrarla yinelenen lakırdılar
ile elde kalan yandaşların bağlılıklarını
pekiştirmeye çabalıyorlar.
Etkili bir propaganda tekniğidir;
hataları, yanılgıları asla kabullenmeyip
her zaman bir düşman yaratmak ve
hep onu suçlamak. Büyük yalanlar
üreterek bunları sürekli yinelemek.
Yaratılan düşmanın heybesinde,
turpun büyüğü var. Üstelik, suç
ahtapotu gibi çalışıyor. Yolsuzluk
lekesi, hırsızlık ayıbı, sahtekârlık,
soygun, haram para; hepsi hepsi
onda…
Konuşmalarından anlıyoruz ki
kendileri sütten çıkmış ak kaşık:
Devletin itibarına halel getiren, kamu
mallarını israf eden, beytülmale el
uzatan kimsenin gözünün yaşına
bakmadılar, bakmayacaklar da!
Dahası koltuğundan güç devşirerek
vatandaşa zulmeden kimseye de
müsamaha göstermediler!
Bunlara inanan inanıyor.
İnanmayanlarsa giderek çoğalıyor.