Adnan Veli’yi hatırlar mısınız?
Ağabeyi Orhan Veli kadar bilinir olmasa da gizemli yaşamı, kitapları ve dostlarının hatırasında bıraktığı güzel anılarla tanındı.
Bundan 73 sene önce 17 Aralık 1952 günü Babıali yokuşundan inerken caddenin sol tarafına doğru başınızı çevirseydiniz bir kitap tanıtımına denk gelirdiniz. Vitrine şaşkınlıkla bakan kalabalığın arasından da kafanızı uzatsaydınız bu tanıtımı bir hayli garipserdiniz. Evet alışılmadık bu tanıtım 73 sene önce İnsel Kitabevi’nin önünde olmuştu. Vitrine bir kartondan duvar, duvarın üzerinde de demir parmaklıklı iki pencereyle hapishane görüntüsü verilmişti. Duvardaki pencerelerden iki insan, kendilerini izleyen meraklı kalabalığa birer mahkûm gibi bakıyordu. İşte bu “Mapusane Çeşmesi” adlı kitabın tanıtımıydı. O güne kadar İstanbul’da böylesine ilginç bir kitap reklamı yapılmamıştı ve ertesi gün tüm gazeteler bu kitaptan söz ediyordu. Bu ilginç kitabın yazarı Orhan Veli’nin kardeşi Adnan Veli Kanık’tı…
İDAM MAHKUMU
Adnan Veli 1916’da İstanbul’da doğar. Babası Mehmet Veli Kanık, Riyaset-i Cumhur Orkestrası’nda görevlendirilince aile 1924’te Ankara’ya taşınır. Adnan Veli, Ankara Erkek Lisesi’nde, sonra da İstanbul’da Boğaziçi ve Galatasaray liselerinde okur. Gençlik yıllarında bir ara hapse düşer hatta idama mahkûm edilir. İleride yazacağı “Mapusane Çeşmesi” kitabı da işte burada gördükleri, yaşadıklarıdır. Mahkumiyetin nedeni üzerinde birçok iddia bulunur. Genel kanı İtalyan Konsolosluğu’nda çalışan bir kadına âşık olduğu ve bu yüzden İtalyanlar adına casusluk yaptığı yönündedir. Öte yandan Vatan gazetesinden arkadaşı Kemal Bağlum ise “Anıpolitik”
kitabında bu idam olayını Adnan Veli’nin kendisine anlattığı ifade eder. Aktardığına göre Adnan Veli 1940’larda o dönemki adıyla MAH, günümüzdeki adıyla MİT için çalışır. Pera Palas’ta yabancı servislerin casuslarını bir garson gibi dinleyerek istihbarat toplar. Ancak bir yanlış anlaşılma sonucu Türkiye aleyhine casusluk yaptığı sanılır, yargılanır ve idam kararı verilir. Adnan Veli MİT için çalıştığını, İsmet İnönü’nün de bu konuyu bildiğini ve cumhurbaşkanına danışılmasını rica eder. Konu İnönü’ye aktarılınca da idam kararı bozulur ve serbest bırakılır. Kemal Bağlum’un kitabında yazılanlar ne kadar doğrudur bilinmez ancak Adnan Veli 1940’ların sonunda Ankara Ulus’taki Soğukkuyu Askeri Cezaevi’nde bir süre yattığı anılarda yer alır. Ağabeyi Orhan Veli de sık sık ziyaret ederek kardeşini yalnız bırakmaz.
Hapishaneden çıktıktan sonra Vatan gazetesinde çalışır. 1954’te Akbaba dergisinin yazıhanesinde Yusuf Ziya Ortaç’ın odasında tanıştığı Aziz Nesin ile de ölene kadar bir dostluk kurar. Biz de Aziz Nesin vasıtasıyla onun yaşamına ilişkin ilginç bilgiler ediniriz. Nesin, 1950’lerde Menderes iktidarının basına baskı yaptığını dile getirirken Adnan Veli’nin mizahi yönünü şöyle anlatır:
“Yazarların ve gazetecilerin cezaevlerinde sayılarının her gün çoğaldığı zor bir dönemi yaşıyorduk. Vatan gazetesindeki odaların kapılarında, kimin odası olduğunu belirten yazılar vardı. Adnan Veli’nin odasının kapısında ‘yazar’ yazılı bir küçük levha bulunuyordu. Adnan Veli bu levhanın altına ve üstünde ‘zor yazar’ yazılı bir kâğıt yapıştırmıştı. O dönemde yazarların durumunu, bu iki kelimeden daha iyi başka hiçbir şey anlatamazdı.” (**)
Tıpkı Sait Faik gibi ömrünün son yıllarında balıkçılığa ilgi duyar. Gece gündüz, yaz kış demeden İstanbul Boğazı’nda balıkçı kayıklarıyla sabaha kadar lüfer avlar. Balıkçı dostları da olur. Aziz Nesin’i de hem balığa hem de balıkçı dostlarıyla tanıştırmaya davet eder. Aynı günlerde Vatan gazetesi el değiştirince işsiz kalır. Tazminatını alamayınca da dava açarak hakkını arar. Dava sürerken bir yandan da iş arar ama bulamaz. Geçinebilmek için bankalardan kredi çeker. Bir bankanın borcunu başka bankadan çektiği krediyle kapatmaya çalışır. Bir gün dostu Aziz Nesin’e giderek kefil olmasını ister. Aziz Nesin yadırgayarak “Yahu sen daha geçen gün ‘Mapusane Çeşmesi’ kitabının telifini almadın mı?” diye sorar. Adnan Veli gülümser “Hani seni bir balıkçının gecekondusuna götürmek istemiştim ya” diye anlatmaya başlar…
“O balıkçı, karısı, beş çocuğuyla tek odalı bir gecekonduda yaşıyormuş. Adam hastalanmış iki aydır yatıyormuş. Adnan, gecekonduya birkaç kez doktor götürmüş, hastaya ilaçlar almış. ‘Mapusane Çeşmesi’nin telif hakkından bir bölüm olan o iki, üç bin lirayı aldığı gün inmiş Yemiş İskelesi’ne. Un, yağ, pirinç, soğan, fasulye, nohut, patates, parası bitene dek bir kilerlik erzak düzüp atmış arabaya, doğru hasta balıkçının gecekondusuna…” (**)
GÜÇLÜKLE EMEKLİ OLDU
Aylar sonra mahkeme kararını verir. Adnan Veli tazminat davasını kazanır. Alacağı parayı düşünerek düşler kurarken dava Yargıtay’dan döner. Yetmezmiş gibi bir de karşı tarafın avukatlık ücretini ödemeye hüküm giyer ama bunu ödeyecek parası yoktur. Nesin’den yardım ister. Bir şekilde çözüm bulunur ama en azından emekli olmak ve eline üç beş kuruş geçmesini ister.
Aziz Nesin, “Son çalıştığı yazarlık çizerlikle ilişkisi olmayan işte dişini sıkıp iki yıl daha çalışarak emeklilik hakkını kazanmak istiyordu. Hele bir emekli olsun, televizyon da alacaktı, gönlünce yaşayıp, gönlünce yazacaktı” diye anlatır.
Ve sonunda Adnan Veli farklı bir işte çalışarak 1972’de güçlükle emekli olur. Ardında ne bir eş bırakır ne bir çocuk… Bilinen ilk emekli aylığını aldıktan sonra da geçirdiği bir kalp krizi sonucu vefat ettiğidir. Belki de acı olan da budur. Ardında “Sosyete”, “Uçan Daireler”, “Seçim Konuşmaları”, “Kaynana”, “Orhan Veli İçin”, “İstanbul Batakhaneleri” gibi birbirinden değerli kitaplar bırakır. Evet, bu dünyadan bir Adnan Veli geçti, tıpkı ağabeyi Orhan Veli gibi, aniden ve çok erken…
KAYNAKÇA
K. Bağlum, Anıpolitik, Bilgi Yayınevi, 1991(**) Milliyet Sanat, 15.12.1972