Rusya-Ukrayna savaşı çok farklı alanlarda birbirinden ilginç dinamikler üretti ve dünyayı derinden sarstı. Elbette siyasi, ekonomik, sosyal etkiler akla ilk gelenler. Ancak kabul etmememiz gereken bir başka gerçek daha var. Bu savaş, modern anlamda harp sahasını da doğrudan değiştirdi ve belki de 2. Dünya Savaşı’ndan sonra zihinlere yerleşen kalıpları tek başına yıktı.

Saldırı ya da savunma fark etmeksizin sahada gördüğümüz değişimler meseleyi bu iki ülkenin hamlelerinin ötesine taşıdı. Şimdi herkes gördüklerinden yola çıkarak kendine yeni bir yol haritası çizmeye çalışıyor. Kimi üretim sayılarını artırıyor, kimi ucuz ama tedariki kolay platformlara yöneliyor kimi yeni ortaklıklara daha çok kafa yoruyor.

Tüm bunlar olurken Rusya-Ukrayna harp sahası yeni stratejiler konusunda bonkörlüğüne devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Ukrayna’ya yakın Telegram kanallarında yayınlanan bir video sadece harp sahasında ilk kez gördüğümüz bir yönteme işaret etmekle kalmadı. Yakın gelecekte sahada nelerin öne çıkacağına dair de yeni bir perspektif ortaya koydu.

İnsansız deniz aracından havalanan dronlar

Görüntüler, Rus hedeflere denizden yaklaşmaya çalışan bir insansız deniz aracıyla başlıyor. Aslında Ukrayna’nın bu alanda geçmişte imza attığı operasyonlar bizi bu sefer de benzer bir saldırı beklentisine sokuyor.

Hatırlanacağı üzere Rus donanmasına ait çok değerli gemiler, Ukrayna’nın insansız deniz araçlarının kamikaze saldırıları sonucu ya battı ya da çok ciddi hasar alıp sahadan çekilmek zorunda kaldı.

Ancak video ilerleyince bu kez sizi bir sürpriz karşılıyor. İnsansız deniz aracından çok sayıda dron bir anda havalanıyor. Hedefin belli bir mesafesine kadar denizden yol kat eden Ukrayna güçleri, daha sonrası için havadan saldırı planını hayata geçiriyor.

Boyutları ve düşük hızları nedeniyle havada tespit edilmesi çok zor olan FPV dronlar da rahat bir şekilde hedefi vurup, görevi tamamlıyor.

(Ukrayna, kamikaze insansız deniz araçlarını Rusya’ya karşı çok etkin kullanıyor.)

Askerlerin hayatı riske atılmıyor

Elbette bu yöntemi tek başına ‘oyun değiştirici’ olarak nitelemek doğru olmaz. Ancak sahada ciddi bir etki üreteceği gerçeğini de göz ardı edemeyiz. Ukrayna’nın söz konusu saldırı yöntemi, yeni bir değişime işaret etmesi adına ilgili tüm ülkelerce not edilmiş bir hamle.

Bu yöntemin birden fazla avantajını saymak mümkün. Her şeyden önce FPV dronlara ulaşmak çok basit. Ayrıca mümkün olan en yüksek adetlerde edinme ihtimaliniz hiç de az değil. Ukrayna gibi bu meseleye uzun zamandır kafa yoran ve yüz binlerce FPV dron üreteceğini duyuran bir ülke için bu yol haritası gayet makul.

Ukrayna için işin bir başka güzelliği de elbette askerlerinin hayatını tehlikeye atmamak. İnsansız deniz aracını yönlendiren de FPV dronu kullanan da güvenli alanda. Bu nedenle operasyonda insani açıdan risk hiç yok.

Günün sonunda bir hayli düşük bütçeli operasyonla düşmanın milyonlarca dolarlık gemisini, füze savunma sistemini ya da çok kritik bir tesisini vurmanız gayet olağan.

(Kamikaze İDA’lardan kalkan FPV dronların limanda ya da açıkta fark etmeksizin deniz unsurları için ciddi tehilikeler yaratması bekleniyor.)

Deniz birliklerinin korkulu rüyası olabilir

FPV dronların kullanımını tanklar ve karadaki zırhlılara karşı görmüştük. Ardından nispeten büyük ölçülerdeki insansız hava araçlarına dronla çarpmak ve düşmelerini sağlamak gibi bir yöntem de hayata geçti.

Aradan geçen sürede FPV dronların etkisi azalmadı. Aksine arttı. Çünkü bu dronları ‘sürü halinde’ kullanmaya da başladı sahadaki unsurlar. Ve böylece daha güçlü saldırılar düzenlendi.

Benzer şekilde sürü halinde dron saldırıların bu kez denizlerde de olabileceği konuşuluyor. Çünkü cin bir kez şişeden çıktı ve geri girmesi çok zor. Belli ki hem Ukrayna hem de diğer ülkeler bu yeni yöntemi denemeye devam edecek.

Bu noktada işin savunma tarafı ayrı bir parantezi hak ediyor. Elimizdeki resme göre FPV dronların çoklu kullanımı ilerde özellikle denizdeki birliklerin başına çok iş açacak gibi. Çünkü bu tehdidi klasik radarlarla tespit zor. Gemilerde alan kısıtlı olduğu için dron tespit radarları eklemek de ilk etapta pek mümkün görünmüyor.

İşin içine bir de hava savunmaları nispeten kısıtlı hücumbotlar girdiğinde FPV dron kullanan tarafın çok daha şanslı olduğu ortaya çıkıyor.

Türk savunma sanayii bu yeni sürece ayak uydurabilir mi?

Bu sorunun cevabı sadece Türk Silahlı Kuvvetleri için değil aynı zamandaki Türkiye ile savunma sanayii ticareti olan ülkeler adına da kritik.

Evet, Türkiye ihtiyaç duyduğu her sistemi bir şekilde kendi başına üretebilir noktaya geldi. İnsansız deniz araçları konusunda elimiz güçlü. FPV dron için çalışmalar var, yenileri de gelmeye devam ediyor.

Geriye sadece helvayı yapmak kalıyor. Bu kapsamda belki yakın gelecekte Türk insansız deniz araçlarından havalanan FPV dronların muhtemel düşman hedeflerini vurduğu bir senaryoya şahit olmamız uzak bir ihtimal gibi durmuyor.

Bu opsiyonla güçlendirilen Türk insansız deniz araçlarının ihraç edilmesi durumunda ilginç bir detay da bizi bekliyor olabilir. Çünkü Türkiye bir savunma sanayii platformu ihraç ettiğinde alt sistemleri de beraber satıyor. Ki bu örneği, Baykar’ın bir insansız hava aracını satın alan bir ülkenin mühimmat olarak ROKETSAN imzalı işleri tercih etmesinde görüyoruz. Benzer bir senaryo, Türk SİDA’ları ve Türk FPV dronları ekseninde de görülebilir.