ABD’de Cornell, Tulane ve Oklahoma üniversitelerinden sosyologlar tarafından yapılan yeni bir araştırma, 1980’li yılların sonu ile 1990’ların başında doğan Amerikalı gençlerin organize dinden uzaklaştığını gözler önüne serdi. Ancak bu kopuş, Tanrı inancının tamamen terk edildiği anlamına gelmiyor. Gençler kilise veya cami gibi kurumsal yapılarla bağlarını koparsa da bireysel düzeyde maneviyatı ve içsel arayışlarını sürdürüyor.
DİNLERİN BİRSEYSEL ETKİSİ AZALIYOR
Nisan ayında Socius dergisinde yayımlanan “Breaking Free of the Iron Cage: The Individualization of American Religion” başlıklı makale, 1.300’den fazla Amerikalının inanç gelişimini inceleyen uzun soluklu bir çalışmanın sonuçlarını paylaştı.
2003-2013 yılları arasında yapılan National Study of Youth and Religion adlı araştırmada, katılımcılar 13-17 yaşlarındayken dört farklı ankete katıldı. Bu anketlerde dini ibadet sıklığı, dua alışkanlığı, meditasyon yapıp yapmadıkları ve din değiştirmeye dair tutumları ölçüldü.
Araştırma, organize dinlerin toplumsal etkisinin azalmasına karşın, bireysel inanç biçimlerinin daha kalıcı olduğunu ortaya koydu. Tanrı’ya inanma oranı yüksek seyrederken, kilise veya dini cemaatlere katılım belirgin şekilde azaldı.
KURUMSAL DİNDEN KOPUŞUN ALTINDA NE VAR?
Cornell Üniversitesi’nden sosyoloji doçenti ve çalışmanın baş yazarı Landon Schnabel, bu kopuşun yüzeysel veya geçici olmadığını vurguluyor:
“İnsanlar dini kurumları sadece siyasî nedenlerle terk etmiyor; bireysel değerlerle uyuşmadığı için ayrılıyorlar. Bireyin kutsallığına olan inançları, kurumların beklentileriyle çelişiyor.”
İNANÇ BİTMEDİ ŞEKİL DEĞİŞTİRDİ
Araştırma sonuçları, Amerikalı gençlerin dini kurumlara katılım oranlarının hızla düşerken, bireysel dua ve meditasyon gibi pratiklerin sürdüğünü gösteriyor. Kısacası, gençler geleneksel yapılardan uzaklaşsa da inanç tamamen yok olmuş değil yalnızca biçim değiştirmiş durumda.