Ama bu boşluk bildiğiniz boşluklardan değil. -271 derecelik bir hiçliğe varmak için önce yerin 100 metre altına, mega boyutlardaki büyük hadron çarpıştırıcısına (LHC) inmemiz gerekiyor. Orada, uzunluğu 27 kilometre, çapı ise yalnızca bir çay tabağı kadar olan incecik bir tüp var. Ve işte bu tüp bomboş. Ne hava var ne bir toz zerresi. Gerçek bir hiçlik tüpü!
Gelin, siz ve ben iki proton olalım. Bu boşluğa dalalım. Yunus Emre gibi benlik davasını bırakıp hiçlik davasına düşelim. Tüpün iki ucundan ışık hızında birbirimize koşalım.
Ve sonunda çarpışalım! Öyle bir “big bang” yaratalım ki biz yok olurken evrenin sırları ifşa olsun. Bu ifşayı paparazi gibi saniye saniye kaydeden dev dedektörler de hazır: ATLAS, CMS ve diğerleri.
Dünyanın en büyük bilim merkezlerinden biri olan CERN (Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi) işte tam olarak bunu yapıyor. Cenevre’den Fransa’ya uzanan gizli tünellerde, hiçlikten varlık yaratılıyor.
Aslında CERN’in peşinde olduğu gerçeği Mevlana yüzyıllar önce şu sözle ifade etmişti: “Hiçlikte yokluk, yoklukta varlık vardır.”
TANRI PARÇACIĞI VE BİR İNAT ÖYKÜSÜ
LHC’de saniyede 40 milyon proton çarpıştırılıyor. Her çarpışmada, evrenin doğuş anı, mikroskobik ölçekte yeniden yaratılıyor. İşte bu çarpışmalardan birinde CERN, Peter Higgs ve François Englert’e 2013 Nobel Fizik Ödülü’nü kazandıran, insanlık tarihinin en önemli keşiflerinden birini yaptı: Higgs Bozonu! Başka bir adıyla Tanrı Parçacığı.
Gerçi Higgs’in varlığı bu keşiften önce teorik olarak biliniyordu ama bir türlü ispatlanamıyordu. Hatta bu durum ABD’li fizikçi Leon Lederman’a “illallah” dedirtmişti ve 1993’te ona “Goddamn Particle” (Tanrı’nın belası parçacık) adını takmıştı. Kitabının editörü ise bu ismi fazla agresif bulup ona biraz sansasyon, biraz da ilahi bir anlam yükledi: “God Particle” (Tanrı parçacığı). İronik ama gerçek oldu: Higgs Bozonu, maddenin kütlesini kazandığı gizli mekanizmayı açıklıyordu. Evrendeki her şey, görünmez bir Higgs alanıyla etkileşime giriyor. Işık hariç. Işık, Higgs’e takılmadan süzülüp gidiyor. Bu yüzden kütlesiz. Ama protonlar, elektronlar ve biz, bu alanda “yakalanıyoruz” ve kütle kazanıyoruz. Ve işte bu yüzden varız.
BİLİMİN TAPINAĞI
CERN, insanlığın büyük sorularına 70 yıldır yanıt arayan bir bilim tapınağı gibi. Dünyanın dört bir yanından fizikçi, mühendis, doktor ve hatta filozoflardan oluşan 16 binden fazla bilim insanı burada çalışıyor. Yıllık bütçesi yaklaşık 1.2 milyar Avro.
CERN’de yapılan araştırmalar yalnızca akademik makalelere değil, günlük hayata da yansıyor: manyetik rezonans (MR) cihazları, kanser tedavisinde kullanılan hadron terapisi ve en büyük devrimlerden biri: İnternetin doğuşu! Evet 1989’da Tim Berners- Lee, CERN’de çalışırken şöyle dedi: “CERN’deki meslektaşlarımla bilgiyi nasıl kolay paylaşabilirim?” Ve “world wide web”i icat etti. Sonuç? Dünyanın bilgiye erişimi değişti. Ama muhtemelen Tim, bunun kedili videolar ve sosyal medya tartışmalarına yol açacağını tahmin etmiyordu.
100 METRE AŞAĞI, EVRENE BİR ADIM DAHA YAKIN
Bu pazar sizi CERN’den selamlıyorum. Tanrı Parçacığı’nı buldum diyemem ama CERN’in yolunu buldum. Evime sadece 30 dakika mesafede. Yerin 100 metre altında.
CMS dedektörünün yanında duruyorum. 7 katlı bir bina yüksekliğinde, 5 katlı bir bina genişliğinde ve 14 bin ton ağırlığında! “Peki bu çarpışmalar tehlikeli değil mi” diye soruyorum. Kentin altında sürekli Big Bang yaşanıyor sonuçta.
CERN’de çalışan makine mühendisimiz Levent Kılınç gülerek yanıtlıyor: “Buradaki çarpışma, insanın ancak bir sineğin kanat çırpışını hissedeceği kadar küçük ama evrenin sırlarını çözmek için yeterince büyük.” Alnımdaki teri siliyorum. Cenevre’ye bir şey olmaz. Zaten böyle bir risk olsa İsviçreliler altlarının oyulmasına izin verir miydi?
BÜYÜK SORULARA YANIT ARIYOR
CERN’in cevap aradığı temel sorular arasında şunlar var: Yer çekiminin doğası nedir? Evren yalnızca üç boyutlu mu, yoksa daha fazlası mı var? Big bangden sonra anti-madde neden yok oldu ve geriye maddeden oluşan bir evren nasıl kaldı? Maddenin kökeni nedir?
Fizik bilginiz yetmediyse üzülmeyin. Önce Aristoteles’in şu sözlerini hatırlayın:
“Doğa, boşluğu sevmez.” Her şey bir yerden başlar. CERN ise evrendeki “boşlukların” aslında ne kadar dolu olduğunu anlamakla işe başlıyor. Sonra da Blaise Pascal’ı anımsayın: “İnsan, evrenin küçücük bir noktasıdır ama o her şeyin içinde anlam bulmaya çalışan bir varlıktır.”
CERN’in Higgs Bozonu keşfi, insanın bu anlam çabasına küçük ama devrimsel bir adımdır.
BİLİM CEVAP DEĞİL YENİ SORULAR DEMEKTİR
Yerin altındaki gezintiden sonra tekrar yukarı çıkarken şu sözler aklımda yankılanıyor: “Bilim, yalnızca sorulara cevap aramak değil, cevapların peşinden giderken yeni sorular sormaktır.”
CERN’de gördüğüm şey, insan aklının sınır tanımayan merakı ve onun peşinde giden cesaretiydi. Ve bu merak, her çarpışmada, her keşifte bizi biraz daha evrenin sırlarına yaklaştırıyor.
Sonuçta bizler de evrenin küçük parçaları değil miyiz? Ve belki de en büyük mucize, bu küçücük parçaların koca bir evreni anlamaya çalışmasıdır.
Eğer bir gün yolunuz Cenevre’ye düşerse bu yer altındaki tapınağa uğrayın. Tanrı Parçacığı’nı bulursunuz, bulamazsınız bilemem. Ama insan aklının neye kapasitesini kendi gözlerinizle görürsünüz.
Ve inanın bu bile başlı başına bir mucize.