Mevsimin son yazısı ile bu diziyi
noktalayalım. Yazdıklarımı
yinelemeyeyim. İleride
satırbaşı olacaklar varsa onlara dikkat
çekeyim. Kapitalizmdeyiz ve onu
konuşuyoruz. Onu kavramalıyız.
KISA BİLGİ
KISA BİLGİ
İki yüzyılı aşkın süredir gelişip
kurumlarını oluşturmuş kapitalizm,
1970’lerde, sermaye sınıfının
“servet”e doğru yol alacağı bir
rotaya yöneliyor. İnsana değil,
servete doğru. İnsanı buna göre
şekillendirecek bir kurguya doğru.
Tarihte önde gelen “görevi” üretimdi.
O zeminde emek-sermaye çelişkisinin
boğuşmalarıyla yorulmuştu da bir
makas değişikliği mi yapıyor? Derin
konu! Ancak görünen o ki bilimin
pratiğe dönüşmesidir diyebileceğimiz
“teknoloji” bu yeni rotaya tabi oluyor.
Rotanın senaryosu var. Onda siyasette
demokrasi arayışı yok. Siyasette
“zor”la elde etme var. İçte ve dışta
“hır çıkarma”, siyasette kimliğin
belgesi gibi “tedavül”e giriyor.
KRİZ VE GÜÇ
KRİZ VE GÜÇ
Servete yol alan rotada sermaye
“para damarı”ndan, finans
piyasalarından genişledi. Ana damar
oldu. Daha önce yazdım, paylaştık.
Sermayenin “olmazsa olmaz”ı
kriz de bu damarın şişmesinden,
balonlaşmasından doğacaktı. Öyle
oldu. “Para damarı”nın piyasaları
denetlenemezdi, “serbest”ti. İşte o
damar “içten patladı” (“implosion”).
Yer: Sistemin ve senaryonun merkezi
Amerikan ekonomisi ve onun kalbi
Wall Street. Tarih, 2008.
Burada ilginç bir noktaya geliyoruz.
Servete odaklanmış rotada “varlık
piyasaları” ve bunu besleyen “gölge
bankacılık” (“shadow banking”)
sınıfsal gücün ana ekseni olmuşlardı.
2008’de ikisi birden çöktü. “Büyük
Çöküş” bir “obruklar silsilesi” idi.
(Meraklı okur, o tarihte Dow Jones
ve Nasdaq piyasalarının çöküşüne
bakmalıdır.) İlginç nokta da burada
ortaya çıkıyor.
Sermayenin sınıfsal gücündeki
“Büyük Çöküş” onarılabilecek mi? Kim
onaracak? Kriz, bir akademisyenin
deyişiyle zaten “Finansın
Yamyamlaşması”ndan doğmadı mı?
(Samuel Knafo, 2021) O finans kendini
ve başkalarını yiyip bitirmedi mi?
Kapitalizm çökmeye mi bırakılacak?
Bir rota değişikliği ile sermaye servete
giden yoldan vaz mı geçecek?
Karar: Kapitalizmi kurtaracak güç
vardır! Sermaye sınıfı ve dünyanın
“ağa devleti” bu tarihi senaryoda
başlangıçtan itibaren kaynaşıp
özdeşleşmiştir. Rotayı başından beri
destekleyen devlet onarımı yapacak
ve rotayı yerine oturtabilecek “tek
güç” olarak kendi gücünü harekete
geçirecektir. Onarım usulünce
olmazsa, usuller dışında yapılacaktır.
Bunu dünyaya göstermek şarttır.
Oyun dünya çapındadır.
“Ağa devlet” buradan, böyle baktı.
Kapitalizmin kaderi ve işleyişi benden
sorulur, dedi. Tek yol servet, dedi.
Krizi kapitalizme mesaj olarak gördü.
Ve kendi gücünü dünya çapında
takviye etmek, kanıtlamak için fırsat
saydı. Devlet, yani FED ve Hazine
böylece birlikte, tek güç olarak sistemin merkezine oturdular. Dünya
ekonomisinin tartışılmaz ağırlık ve
güç merkezi olarak kabul edildiler.
1979’un “Volcker Balyozu”ndan
sonra, “ağa devlet” 2008’i de “balyoz
gibi” kullandı.
SİZİ ŞÖYLE ALALIM
SİZİ ŞÖYLE ALALIM
Türkiye kapitalizme “giriş”ini
2000’lerle, dünya kapitalizmine
alınarak yaptı. Öz olarak, pratik
olarak “tarihi geçmişi” bu kadar.
Daha önceki kapitalist kırıntılar son
20 küsur yılın profillerini, çelişkilerini,
krizlerini açıklayamıyor.
“İç menfaat oluşumları” 2000’lerin
ülke sermaye sınıfı oluyor. “Sınıflığı”nı
dünya kapitalizminin 1970’lerle
başlayan, 2000’lerle tam gaz ilerleyen
senaryosundan alıyor. 2000’lerin
“ittifak”ında siyasal kimlik buluyor.
Önce ve devamında, daha önce,
Cumhuriyetle oluşmuş ve birikmiş
toplum “varlıkları”nın tümüne
“meta” olarak bakıyor ve el koyuyor.
Çünkü geçmişinden gelen, toplum
çapında bir “üretim tarihçesi” yoktur.
Sonra, bu “varlıklar”a “dolar”la
fiyat biçiyor ve onları “satılık meta”
olarak satıyor. Çoğu elden ele geçiyor.
“Her şey satılıktır kapitalizmi” de
denilebilir. Ve bu noktada
duruyor. Daha gelişmiş
bir “üretim aşaması”na
geçebilecek
“tarihi ciddiyet”e
sahip değil. Bu
“reel” aşamaya
geçmenin “gücü”nü
oluşturamıyor.
“Dolar”la beslense de
krizleri finansal değil
“reel”dir.
Çünkü “gelişme”, “reel
bir şey”dir. Bir sosyal sınıf sahip
olduğu üretim tarihçesinin görgüsü
ile gelişir. Bununla iddia sahibi
olur. Son 20 küsur yıllık sermaye
sınıfının o görgüsü, onunla oluşacak
“reel” gücü yok, “reel zafiyeti” var.
Krizleri, kurduğu “ittifak” gereği hem
ekonomik hem siyasaldır. İç içedir.
Krizlerinden “gücün onarımı” değil,
çaresizlik senaryolarının çıkması
doğaldır. Dünya ekonomisinde yerinizi
belirlemek için birikmiş bir üretim
örfünüz, görgünüz yoksa size kendi
belirleyecekleri bir yer gösterirler.
Buyurun, size şu yeri ayırdık, şöyle
alalım, maşallah yakıştı, derler.
Kapitalizmin özelliğidir. Çünkü ucuz
emekle, ithalatla, dünya piyasasına
ucuz mallar üretiyorsunuz. Yüksek
faizle, piyasa değeri yüksek olmayan
menkul değerlerle borçlanıyorsunuz.
Ve hem ticaretinizi hem sermaye
hesabınızı açıkla sürdürebiliyorsunuz.
Dünya minderinde “güç sıkleti” tartısı
bunlarla yapılıyor. Güreşçilerinki gibi.
(Bir kenara not edelim, “ağa devlet”
bu tartıya girmez. O, bir Fransız’ın
gözlemiyle, “pek özel bir ayrıcalığa”
(“exorbitant privilege”) sahiptir.)
YOLUMUZ FİNAN YOLU, GELİN
YOLUMUZ FİNAN YOLU, GELİN
2008’in eylülünde Lehman Brothers
çökerken “ağa devlet” harekete
geçti. Piyasaların kredi sistemi
devre dışı kalmıştı. Devlet ağır silah
kullanacaktı. Bir “kapitalist devlet kredi sistemi” kuruldu. Hemen. FED
“dolarları” ile dünya finans sisteminin
kalbine yerleşti. Çünkü finans bu
senaryo sayesinde bir “dünya dokusu”
olmuştu. Bir “trol ağı”nın dibi kazıyıp
tüm balıkları çekişi gibi dünya
kaynaklarının yarattığı “fazla”ları
merkeze sürekli olarak çekmek,
öncelikle Wall Street’in peteğine bal
yapmak, sonra “nema”ları dünyada
dolaştırmak finansın baş göreviydi.
İktisatçılar buna “recycling” diyorlar.
Yani “dolaştır, dolaştır” !
Önce FED, çok derin bir kuyudan su
çeker gibi trilyonlarca “dolar”ı çökmüş
piyasalara boca etti. Ne kadar? Çeşitli
araştırmalar çeşitli sayılar veriyor.
Daha önce yazdım. Tümü “örtülü”
16 trilyondan, 28’e, 48’e kadar
değişen büyüklükler var. Kapitalizmin
“yüreğine su serpmek” böyle oluyor!
Dikkat: FED bunu sanayie vermedi.
Tümünü finansa verdi. Demek ki
neymiş? Rota değişmeyecek, senaryo
devam edecek.
Yeter mi? Yetmez ama evet. FED
“dolarları” ile finans üzerinden
dünyaya likidite ihraç edersek,
kapitalizmin “recycling”i sayesinde
Wall Street’le dünyanın “fazlaları”nı
toplayabiliyoruz. Ancak,
unutmayalım, “ağa devletin
kurduğu kredi sistemi”
sadece Wall Street’i
beslemeyi hedeflemiyor.
Devletin Hazine’si bu
“dolaştır, dolaştır”ın
temel ayağıdır. “FED
dolarları karşılıksızdır!”
diye düşünenler yanılır.
Çünkü o trilyonlarca
doların karşılığı o devletin
Hazine borç senedidir.
Daha berrak söylersek, bunun
dünyaca Böyle kabul edilmesidir. “Ağa
devlet” 2008’in “Büyük Çöküş”ünden
sonra dünyaya “Başka senaryo yoktur.
Benim “FED+Hazine” ile önünüze
koyduğum “Güç”ten başka bir güç
yoktur” demiştir. Obama o yıllarda
“Biz dünyanın en büyük borçlusuyuz!”
sözünü iftiharla söylediği zaman,
bunu söylüyordu. ABD federal borcu
2008’de 10 trilyon dolar ve GSYİH’nin
(ulusal gelir, diyelim) yüzde 60’ı
iken, 2020’de 26 trilyonla yüzde 105,
2024’te 35 trilyon’la yüzde 120’yi
vurdu. Bugün 36 trilyon doları aşmış,
gidiyor. Müzik henüz devam ediyor!
UYUM
UYUM
Dünya olup bitenlere ne tavır aldı?
Başkaldıran oldu mu? Ne münasebet.
Kapitalizmin iri çevreleri durumu tam
kestiremediler. İlginç tavırlar da oldu.
Avrupa kapitalizminde önce bir bıyık
altı gülümseme görüldü. Onların
dilinde “schadenfreude” diyorlar.
Birinin mutsuzluğundan keyif almak,
diyebiliriz. Ama iki yıl geçmeden
bulaşıcı kriz Avrupa finansını vurunca,
oradan “Yandım Allah”ın Frenkçe
çevirisi olan sesler geldi! Neyse,
kısa sürede “ağa devlet” desteğiyle
Avrupa’nın uyumu sağlandı. Buna
girmeyelim.
“Uyum” 1970’lerden sonra
kapitalizmin sözlüğüne yerleşti. Sihirli
bir anahtar sözcük oldu. Sonra, rota
belli olup senaryo işlemeye başlayınca
“her eve lazım” kabilinden işleklik kazandı. 1990’larla, ekonomi zeminini
aşıp siyaset dünyasının söylemlerinde
de bir yeni parola değerine sahip
oldu. Bunu merak ediyorsak “uyumun
simgesi” için “sol”a bakmalıyız.
Doğru sonuç alabilmek için daima
“sol”a bakacaksınız. Yanılmazsınız.
1990’ların sonunda uyum testi
“simge” olarak Blair’i göstermişti.
Şimdi de Starmer’ı gösteriyor.
“Sosyalist Enternasyonal” mi? Hani,
1914’te kapışacak kapitalizmin savaş
bütçeleri için onay veren kuruluş mu?
Şimdi ne yapıyor acaba?
1973-74’TE MİYİZ?
1973-74’TE MİYİZ?
Bu yazı “savaş”tan az önce yazıldı.
16 Haziran’da basımı ertelendi.
Şimdi, yazının son bölümünü çıkarıp,
değiştirip “savaş”ın ekonomide
dünyaya ve bize “hediye”si olacak ilk
etkiler üzerine birkaç söz söyleme
zorunluluğu doğuyor. Sözü söyleten,
daha önce görüp yaşadığımız 1973-
74 “filmi”dir. Yine yeniden çevrilen,
benzer “artistler”le oynanan bir
Hollywood prodüksiyonundayız galiba.
İlk etki, ekonomilerde stok
ihtiyacının ve böylece “dolar”a talebin
artışıyla bu “nesne”nin fiyatının
artışıdır. Yapay bir fiyat yükseltme
operasyonu! Stok artışı kadar önemli
olan temel girdilerin, başta enerji
hammaddeleri, fiyatlarının artışı
olacaktır. Bunların ödemesi de
“dolar”la yapıldığına göre, bu daha
kalıcı bir etki yaratır.
Zincirleme etki, başta sanayi
girdileri olmak üzere “yaylım ateşi”
şeklinde fiyatların artışıdır. Sanayi
ülkeleri kazanır. Ekonomide ithal
bağımlılığına alışmış ülkeler, başta
Türkiye gelmek üzere, kaybederler.
Sermaye sınıfının ekonomiyi 20
küsur yıl önce dünya kapitalizmine
hediye ettiği bir ülkede, bu “savaş
prodüksiyonu” önce dış açığı
büyüterek ek “dolar” gereksinmesi
yaratır. Yani, birkaç yönlü etki yapar.
Fiyat ve “dolar” etkileri kaçınılmaz
olarak “daha çok TL” gereksinmesi
demektir ki sermaye sınıfının “üretim
tembelliği”ni hesaba katınca, daha
çok TL, daha yüksek enflasyon demek
olur. Bunlar 19 Mart’ın “sermaye
kaçışı” ile akraba etkilerdir.
Bunlar ilk “reel” etkiler.
“Deflasyon misyonu”na kilitlenmiş
bir finansal tabloda yaşadığımıza
göre, TCMB’nın rezerv yönetimi
başta olmak üzere “swap”ların
ve repoların “pahalılaşacağı”nı,
banka bilançolarının habire yeniden
düzenleneceğini ve bunların topluma
maliyetini düşünelim.
Kısaca, kendini 20 küsur yıl önce
dünya kapitalizmine vermiş, ucuz
emek, ucuz mallar ve hizmetler ve
yüksek borçlanma zorunluluğu giysisini
giymiş bir ekonominin işi 1973-74’ten
daha zordur. Hele, o gün söz konusu
olmayan bir “deflasyona kilitli” iktisat
bakışını hesaba katarsak.
“Ağa devlet”in dünya stratejisinde,
bugünkü “servete koşan”
senaryosundan vazgeçememenin
açmazını başta bölgemiz olmak üzere
dünyada sürekli savaş gerginliği ile
telafi etme ve bağdaştırma tablosu
nereye varır? Bu apayrı yazılacak bir
yazı oluyor. Erteleyelim.