Çocuklar istismara ve şiddete
uğruyor. Ancak buna karşın
yetkililer önlem almıyor.
UNICEF’in geçen yıl paylaştığı
verilere göre dünyada her 4
dakikada bir çocuk
şiddet eylemleri
sonucunda yaşamını
yitiriyor. 1.6 milyar
çocuğun yaşadıkları
evde düzenli olarak
şiddet içeren cezalara
maruz bırakıldığı da veriler
arasında yer aldı.
İstanbul Barosu Çocuk Hakları
Merkezi Başkanı Avukat
Kardelen Ateşci, “Her çocuğun
şiddetten uzak yaşama hakkı
vardır ve bu hak, Türkiye’nin
taraf olduğu Çocuk Hakları
Sözleşmesi ile açıkça güvence
altına alınıyor. Ancak sözleşmeler
yalnızca bir çerçeve sunar;
hayata geçirilmediği sürece
gerçek bir değişim yaratmaları
mümkün değil. Bu sebeple,
uygulamadaki eksiklikler,
çocuk koruma sisteminde ciddi
açıklar doğuruyor ve çocukları
doğrudan şiddet sarmalının
içine çekiyor” dedi. “Çözüm için
yüzeysel tepkiler değil, bütüncül
ve kararlı bir yaklaşım gerekli”
diyen Ateşci, “Etkili bir çocuk
koruma politikası oluşturulmalı
ve bu sistem çocuğun üstün
yararı esas alınarak işletilmeli.
Şiddet gördüğünü ifade eden bir
çocuğun yeniden aynı ortama
gönderilmesi, onu doğrudan
şiddet sarmalına hapsetmek
demek” diye konuştu.
‘DEVLETİN YÜKÜMLÜLÜĞÜ’
İstanbul Barosu Çocuk Hakları
Merkezi Yürütme Kurulu
Üyesi Avukat Sıla Çamur ise
“Türkiye’de son günlerde
yaşanan bazı somut gelişmeler,
çocukların korunmasına
ilişkin yükümlülüklerin ne
denli ihlal edildiğini açıkça
ortaya koymaktadır. 1 Mayıs’ta
gerçekleştirilen Emek ve
Dayanışma Günü etkinlikleri
sırasında kolluk kuvvetlerinin
çocuklara yönelik orantısız
müdahalesi ve gözaltı işlemleri,
hem Anayasa hem de çocuk
haklarına dair sözleşmesiyle
çelişmektedir” dedi. Devletin
çocuklara yönelik her türlü
şiddeti önleme yükümlülüğü
olduğuna vurgu yapan avukat
Çamur, “Bu yükümlülük; eğitim,
sağlık, sosyal hizmet, adalet ve
kolluk başta olmak üzere tüm
kamu politikalarının çocuk
haklarına duyarlı biçimde
yapılandırılmasını zorunlu
kılar. Mevzuat düzeyinde yer
alan koruyucu düzenlemelere
rağmen, uygulamada erken
uyarı sistemlerinin işlememesi,
sosyal hizmet müdahalelerinin
yetersizliği ve adli süreçlerde
yaşanan gecikmeler, çocukların
ikincil mağduriyetine yol
açmaktadır” ifadelerini kullandı.