Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED), 24 Kasım Öğretmenler Günü kapsamında yazılı bir kutlama mesajı yayımladı. İktidarın politikaların eleştirildiği açıklamada, “Cumhuriyetin temellerine toptan bir saldırının olduğu bugünlerde, eğitimin sorunları konuşulurken haklı olarak Cumhuriyetin ilk yıllarına yönelik bir öykünmeye tanıklık ederiz” ifadeleri ile başladı.
Cumhuriyet’in ilanından sonra öğretmenlik mesleğinin gelişimi ve öneminin vurgulandığı açıklamada, “Eğitimimizin en temel sorunlarından biri ise, Anayasal yemin metnine uymayarak laiklik ilkesini ihlal eden, okullarda tarikat ve cemaatlerin cirit atmasına olanak hazırlayan Milli Eğitim Bakanıdır. Bakan tüm icraatlarıyla, Cumhuriyet eğitim devriminin kazanımlarını ve laikliği hedef almıştır. Tarikatlarla protokol yapan, ÇEDES proje ve protokolleriyle hiçbir pedagojik eğitimi olmayan imamları, Kur’an kursu hocalarını öğrencilerin karşısına çıkaran bakanın tek hedefi Laik Cumhuriyetin toplumsal yaşamdan silinmesidir. Bugün Milli Eğitim Bakanı’ndan “eğitimi” ve “çocuklarımızı” korumaya çalıştığımız bir süreci yaşıyoruz. Bu durum sürdürülemez. Anayasal suç işleyen Milli Eğitim Bakanının koltuğunda oturması ülkenin geleceği için ciddi sorun teşkil etmekte olup görevden derhal el çektirilmesi gerekmektedir. Ülkemizin nitelikli, çağdaş, laik, bilimsel ve demokratik eğitimini ve çocuklarımızın geleceğini önceleyen bir dernek olarak, Cumhuriyet eğitim devriminin ilerici, aydınlanmacı eğitim felsefesini geliştirerek geleceğe taşımak amacıyla, Cumhuriyetin temellerine ve eğitim devriminin kazanımlarına yönelik topyekün saldırıya karşı mücadelenin paydaşı olduğumuzu kamuoyuna bildirir değerli öğretmenlerimizin gününü kutlarız” denildi.
Açıklamanın tamamı şu şekilde:
“Cumhuriyetin temellerine toptan bir saldırının olduğu bugünlerde, eğitimin sorunları konuşulurken haklı olarak Cumhuriyetin ilk yıllarına yönelik bir öykünmeye tanıklık ederiz.
Mustafa Kemal Atatürk, daha Sakarya Savaşı’ndan önce katıldığı Maarif Kongresi’nde ve Bursa’da öğretmenlere yaptığı konuşmasında ülkenin asıl kurtuluşunun eğitimle olacağını “Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnızca ortam hazırladı. Gerçek zaferi siz kazanacaksınız ve kesinlikle başarıya ulaşacaksınız”, “Yeni nesli Cumhuriyetin fedakar öğretmen ve eğitimcilerini sizler yetiştireceksiniz ve … Öğretmenler!…Yeni nesil sizlerin eseri olacaktır” belirterek öğretmenlere Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini şekillendirmede ne kadar güvendiğini ortaya koymuştur.
Cumhuriyetimizin en başarılı Milli Eğitim Bakanlarından Mustafa Necati ise, öğretmenlik mesleğini “kamu hizmeti”, öğretmeni ise “kamu görevlisi” olarak yasalaştırmış, bakanlık kademelerinde görev alabilmek için “öğretmen olmak” koşulunu getirmiştir. Mustafa Necati’nin bakanlığı döneminde öğretmenlik mesleği en üst düzeyde itibar görmüştür.
Bakanlar Kurulu, 11 Kasım 1928 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk’e “Millet Mektepleri Başöğretmeni” unvanı verilmesi kararını almış, Atatürk 24 Kasım 1928 tarihinde imzalayarak bu kararı kabul etmiştir. Atatürk’e verilen bu unvan semboliktir ve öğretmenliği toplum nezdinde yücelten, saygınlığını artıran bir mesajdır.
Mustafa Necati 1928-1929 eğitim-öğretim yılı başında yeni mezun öğretmenlere yazdığı mektupta şunları söylemektedir; “…Oraya varır varmaz yol, donatım bedelini de alacaksın. Yollarda yardımda bulunmaları için Milli Eğitim yetkililerine gerekli emir verilmiş olduğundan, istasyon, terminal gibi yerlerde yakalarında yıldız bulunan görevliler seni bekleyecek, rehberlik edeceklerdir…” Ülkenin ağır ekonomik şartlarına rağmen, öğretmenlerin maaş, yolluk, sağlık, özlük hakları konusunda son derece duyarlı olan ve aynı duyarlılığı her kademedeki devlet yöneticisinden de bekleyen Bakan’ın, öğretmenlerin maaşını zamanında ödemeyen bir valiyi “öğretmen ve eğitime böyle saygı ve ilgi duymayan bir vali ile çalışamayacağım” diyerek görevinden almıştır.
Bugün, Cumhuriyetin ilk dönemlerini arıyor olmak bizi ve tüm toplumu üzüyor. İlerici, yurtsever Cumhuriyetin Laik ve bilimsel eğitim politikasından bugünlere nasıl gelindi, Cumhuriyetin öğretmenine verdiği değer nasıl azaltıldı, eğitimin yönlendirilmesinde öğretmenler neden geri plana düşürüldü, hatta ÇEDES protokolleri adı altında imamlar, din görevlileri nasıl okullara girdi ve eğitim neden ticarileşti ve gerileşti.
Bugün eğitim alanında bulunan herkesin bu sorulara vereceği yanıtlar ve çözüm önerilerinin yanı sıra yürütülecek mücadele önümüzdeki süreci belirleyecektir.
Toplam nüfusumuzun dörtte biri eğitim çağında. 18 yaşın altında 22 milyon çocuğumuz var. Bunların % 80’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Geçtiğimiz günlerde Selçuk İlçesinde 5 küçücük çocuğumuz yoksulluk yangınında yaşamlarını yitirdi. Bu ülkede çocuklarımız açlıkla, yoksullukla karşı karşıya okula gidiyor, istismara uğruyor, ölüyor. Türkiye’de her 5 çocuktan biri okula aç gidiyor ve her dört çocuktan biri yeterli beslenemiyor. Yandaşların vergi borçlarını silen, protokoller ve ÇEDES ile tarikat ve cemaatlere, MESEM’lerle sermayeye para aktaran bakanlığın çocuklarımıza öğle yemeği için yeterli kaynak ayırmaması iktidarın önceliklerini ortaya koymaktadır.
Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesi olmalıdır, eğitimde üzerine düşen sorumluluklarını yerine getirmelidir. Sağlıklı bir eğitim ortamı sağlayamazsanız, sağlıklı bir kuşak yetiştiremezsiniz.
Bu yıl 600.000 çocuğumuz okulu terk etmiş, 400.000 çocuğumuz MESEM denilen garabette çocuk işçi olarak çalışıyor. Açık öğretimde bir milyon civarında çocuğumuz var. Dolayısıyla iki milyona yakın çocuğumuz okul dışında şu anda. MESEM kapsamında üç gün işte 1 gün okulda olan çocukların iş güvenlikleri ve çocuk işçi ölümlerinde Milli Eğitim Bakanlığı’nın sorumluluk üstlendiğini duymuyoruz.
Okullarımız, çocuklarımıza yalnızca bilgi aktarılan, eğitim verilen kurumlar değil, aynı zamanda çocukları koruyan yerler olmalıdır.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, sorgulayan, üreten çocuklar yerine adeta bir mürit yetiştirme modelidir ve Anayasanın laiklik ilkesini ihlal etmektedir. Cumhuriyet nasıl bir insan ve toplum istiyorsa, bu model tam tersini istemektedir. Ülkelerin eğitim programları, nasıl bir eğitim, nasıl bir insan, nasıl bir toplum istendiği sorularının yanıtını verir. Maarif modeli müfredatına baktığımızda cumhuriyetin kuruluş felsefesine aykırı bir toplumsal mühendisliğin izleri görülmektedir. İçerisinde Cumhuriyet ve Atatürk olmayan, Laiklik ilkesi ile bağdaşmayan bir müfredat Anayasanın amir hükmüne aykırı olarak çocuklarımıza ve topluma dayatılmıştır. Cumhuriyetin eğitim modelinin karşısında çağdışı bir eğitim modeli ile adeta cumhuriyet eğitim devrimi ile hesaplaşılmaktadır.
Bu ülkenin çocuklarını geleceğe taşıyacak olan ve dolayısıyla geleceğimizi şekillendirecek olan öğretmenlerimiz de oldukça zor koşullar içinde görev yapmaktalar. Şu anda bir milyona yakın atama bekleyen öğretmenimiz var. Öğretmenlik diploması var ama önce KPSS’ye giriyorsunuz. O da yetmiyor, çok yüksek puanlar alsanız da bir mülakat sınavına girmek durumundasınız. Mülakat, bir ölçme değerlendirme yöntemi olmaktan ziyade iktidara uygun personel seçimine yönelik eşitsizlik üreten bir torpil mekanizması olarak işliyor. Öğretmenlik Meslek Kanunu, öğretmene mobing kanunu niteliğinde. Öğretmenin adı var, fikri ve değeri yok. Bu kanun ile öğretmenlik diploması geçersiz kılınmak isteniyor. Milli Eğitim Akademisi ise, siyasi iktidarın kendi dünya görüşüne göre öğretmen yetiştirmesini esas alan bir proje niteliğinde…
Eğitimimizin en temel sorunlarından biri ise, Anayasal yemin metnine uymayarak laiklik ilkesini ihlal eden, okullarda tarikat ve cemaatlerin cirit atmasına olanak hazırlayan Milli Eğitim Bakanıdır. Bakan tüm icraatlarıyla, Cumhuriyet eğitim devriminin kazanımlarını ve laikliği hedef almıştır. Tarikatlarla protokol yapan, ÇEDES proje ve protokolleriyle hiçbir pedagojik eğitimi olmayan imamları, Kur’an kursu hocalarını öğrencilerin karşısına çıkaran bakanın tek hedefi Laik Cumhuriyetin toplumsal yaşamdan silinmesidir. Bugün Milli Eğitim Bakanı’ndan “eğitimi” ve “çocuklarımızı” korumaya çalıştığımız bir süreci yaşıyoruz. Bu durum sürdürülemez. Anayasal suç işleyen Milli Eğitim Bakanının koltuğunda oturması ülkenin geleceği için ciddi sorun teşkil etmekte olup görevden derhal el çektirilmesi gerekmektedir.
Ülkemizin nitelikli, çağdaş, laik, bilimsel ve demokratik eğitimini ve çocuklarımızın geleceğini önceleyen bir dernek olarak, Cumhuriyet eğitim devriminin ilerici, aydınlanmacı eğitim felsefesini geliştirerek geleceğe taşımak amacıyla, Cumhuriyetin temellerine ve eğitim devriminin kazanımlarına yönelik topyekün saldırıya karşı mücadelenin paydaşı olduğumuzu kamuoyuna bildirir değerli öğretmenlerimizin gününü kutlarız.”