1961 Anayasası’nı yapan Kurucu Meclis’te Cumhuriyet Halk Partisi temsilciliği (6 Ocak 1961-25 Ekim 1961) yapan Dr. Alev Coşkun’un bu konuda bir yazısı dururken benim aynı konuda yeni bir yazı yazmaya kalkışmam densizlik olmaz mı? Bence olur! O halde bu konudaki yazısını birlikte okuyalım.
DEMOKRATİK BİR ANAYASA (1)
1961 Anayasası demokrasinin temellerini geliştirmiş ve pekiştirmiştir. Türk siyasal yaşamı güçler ayrılığı esasına dayalı, millet egemenliğini koruyan, iki meclisli (Millet Meclisi ve Senato) çağdaş bir anayasaya kavuşmuştur. Bireyin devlet yönetimine katılmasına olanak tanınması, nispi temsil seçim sisteminin kabul edilmesi ile Meclis aritmetiğinin temsilinde adaletin sağlanması, özellikle siyasal partilerin anayasal güvenceye kavuşturulması çok önemli adımlardı.
Bu konuda anayasada “Siyasal partiler ister iktidarda, ister muhalefette olsunlar, demokratik, siyasal yaşamın vazgeçilmez unsurlarıdır” kuralına yer verilmiştir (Md. 56/3). Daha adil bir temsili öngören nispi temsil seçim sisteminin kabul edilmesi de son derece önemlidir.
1961 Anayasası İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tüm Avrupa’da gelişen demokratik ve çağdaş anayasalardan (Fransız, Alman, Belçika, İtalya, İskandinav ülkeleri gibi) esinlenmiş ve tartışmaya yer bırakmayacak biçimde evrensel kuralları benimsemiştir.
İNSAN HAKLARI VE ÖZGÜRLÜKLER KURAMI
1961 Anayasası, 2. maddesinde devlet yaşamını düzenleyen temel ilkeleri saptamıştır. Bu ilkelerin içerisine ilk kez, “İnsan Haklarına Dayalı Devlet” kavramı girmiş, insan hakları kavramı devletin temelleri içine alınmıştır. Anayasa, insanın doğuştan kazandığı hakları korumakla yetinmeyip, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için devlete gerekli koşulları hazırlaması yönünde görev vermiştir! (Md.10)
Üçüncü binyıla girerken uygar dünyada önem kazanan insan hakları anlayışının ulaştığı son aşamaları, 1961 Anayasası çok önceden görmüş ve kurallaştırmıştı.
1961 Anayasası’nda, “temel haklar ve özgürlükler” devletin kuruluşunu düzenleyen esaslardan önceye alınmıştır. Anayasa, böylece temel hak ve özgürlüklerin taşıdığı önemi vurgulamak istemiştir.
Temel hak ve özgürlükler kısaca sayılıp geçilmemiş, tersine anayasanın üçte biri bu olguya ayrılmıştır. Bu konudaki en önemli yenilik “Bir hakkın ve hürriyetin özüne dokunulamaz” ilkesidir (Md. 11/2). Yukarıda sözü edilen “insan haklarına bağlı devlet” ilkesiyle “temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunulamayacağı” ilkesi yan yana getirilip irdelendiği zaman, 1961 Anayasası’nın ne derece ilerici ve devrimci bir anayasa olduğu açıkça ortaya çıkıyor.
SOSYAL DEVLET KURAMI
Anayasanın 2. maddesi sadece insan hakları temeline dayalı bir anayasadan değil, sosyal bir hukuk devletinden de söz etmektedir.
Sosyal devlet ilkesi anayasada başlı başına ele alınarak kurallaştırılmıştır. Bireyin devletçe korunması, çalışanlara sendikal hakların tanınması, asgari ücretle insanlık onuruna yaraşır bir yaşam düzeyi sağlanmasının gerekliliği, açık bir biçimde belirtilmiştir.
Sosyal devlet; güçsüzlerin, yoksulların önündeki engellerin kaldırılmasını öngörür. Ekonomik ve kültürel yönden zayıflara ve güçsüzlere haklarının tanınması ve bölgeler arasındaki dengesizliklerin giderilmesi yönünde devlete görev vermiştir.
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ KURAMI
Türk toplumu, çok partili sisteme girince, zaman süreci içinde önce “kanun devleti”sonraları “hukuk devleti” kavramlarıyla siyasal yaşamda karşılaştı. Ancak, 1961 Anayasası bir adım daha ileriye giderek “hukukun üstünlüğü” ilkesini, anayasanın vazgeçilmez öğesi haline getirdi.
Ayrıca, 1961 Anayasası ilk kez, Meclis’te kabul edilen yasaların anayasaya uygunluğunun yargısal denetimini sağlayacak olan Anayasa Mahkemesi’ni kurmuştur. Türk anayasa geleneğinde bir devrim yapılarak yasaların yargısal denetimi böylece kurumlaştırılmıştır.
Anayasa Mahkemesi’nin kurulması demokrasinin işlemesini sağlamış ve demokrasinin de güvencesi olmuştur.
Hukukun üstünlüğü ilkesi bağlamında ister yerel ister merkezi idareler olsun yönetimin bütün işlem ve eylemlerinin yargı denetimine tabi olması gerçeği kabul edilmiş ve bu konuda dava açma olanağı tanınmıştır.
Hukuk dilinde etkin bir söylem kazanan madde şöyledir:
“İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolu açıktır.” (Md. 114/1)
1961 Anayasası bununla da yetinmemiş, aynı maddenin son fıkrasında “kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle”, idareyi yükümlü tutmuştur.
1961 Anayasası hukukun üstünlüğü ilkesine verdiği önemi, yargı bağımsızlığının vazgeçilmez koşulu olan yargıç güvencesi konusunda da açıkça göstermiştir.
1961 Anayasası, yargıçların 65 yaşına dek kendi istemleri dışında emekli edilmeyeceklerini, hiçbir biçimde aylıklarının kesilemeyeceğini, özlük işlerinin de bağımsız olan “Yüksek Hâkimler Kurulu”nca yürütüleceğini öngörmüştür. Böylece yargı ve yargıçlık güvencesini kurumsallaştırmıştır.
LAİK DEVLET İLKESİNİN PEKİŞMESİ
1961 Anayasası başlangıç kısmında ulus için;
(A) “Kıvançta ve tasada birlik”–
(b) Esin kaynağı “Milli Mücadele Ruhu” olan Türk ulusçuluğu;
(C) “Yurtta barış dünyada barış” ilkesinde dile getirilen evrensel barışçılık ve
(ç) Her alanda çağdaş uygarlık düzeyine erişmeyi amaçlayan Atatürk Devrimciliği kavramlarının altını kalın bir biçimde çizmiştir. Anayasa, yukarıda esasları belirtilen başlangıç bölümüne gönderme yaparak bu öğeleri kurallaştırmıştır. Şöyle ki: “Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” (Md. 2)
1961 Anayasası böylece Atatürk’ün ulusal egemenlik ve laiklik ilkesini en önemli bir kurum olarak benimsemiştir. Laiklik ilkesini toplumsal yapının vazgeçilmez bir öğesi olarak kabul etmiştir. 27 Mayıs Devrimi’nin sonunda yaratılan 1961 Anayasası, yukarıda sıraladığımız kuramlarla toplumumuzun siyasal, hukuk ve demokrasi yaşamında çok önemli kazanımlar sağlamıştır.
1961 ANAYASASI’NA KARŞI ETKİSİZLEŞTİRME GİRİŞİMLERİ
1961 Anayasası’na karşı siyasal aktörler, “Bu anayasa bize göre değil” söylemlerini ileriye sürdüler.
(1) Alev Coşkun, “Türk Demokrasisinin Geçirdiği Evreler ve Anayasalar”, Tek Adamcı Saray DüzeniYay. Haz. Çağdaş Bayraktar, Cumhuriyet Kitapları, 2019, s.12-13.