İsrail, “Yükselen Aslan” ismini verdiği operasyonla İran’ın nükle er ve balistik füze tesisleriyle askeri karargâhlarını hedef aldı, Natanz nükleer tesisi de ağır hasar gördü.
Bu operasyon, dün yapılması planlanan ABD-İran nükleer görüşmelerinden önce gerçekleşti. Açıkça görülüyor ki İsrail, bu görüşmelerin sonuçlanmasını beklemektense bir “sürpriz” yapmayı tercih etti. ABD’liler, çok net bir şekilde bu saldırıda yer almadıklarını söyledi ancak İran ile müzakerelerin akıbetinin bu saldırı ile neye evrileceğini tahmin edemeyeceklerini iddia etmek hayatın olağan akışına aykırı olur. Nihayetinde İran misillemeleri karşısında İsrail’in hava savunmasına yardım ettiler ve koşulsuz desteklerini yinelediler.
Aslan, hem İran’ın ulusal kimliği hem de muhalefet hareketi açısın dan kalıcı sembollerden biridir. “Aslan ve güneş” arması, yani İran’da “şir ü hurşid” olarak bilinen sembol, İslam öncesi döneme kadar uzanıyor. Daha sonra Pehlevi döneminde İran monarşisinin simgesi haline gelen bu sembol, bayraklarda, askeri üniformalarda ve hatta paraların üs tünde bile yer aldı.
YENİ DİNAMİKLER ORTAYA ÇIKABİLİR
Günümüzde bile İran içindeki ve dışındaki muhalifler için güçlü bir anlam taşıyor ve muhalefet bu çağrıyı duyuyor. Eski şahın ABD’de yaşa yan oğlu Rıza Pehlevi, sosyal medyada İslam cumhuriyetinin devrilmesi için sokak protestoları ve grev çağrısı yaptı. Bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ise henüz belirsiz. Çünkü tarihsel olarak İran’a yönelik dış saldırılar, halkın rejimin etrafında kenetlenmesine neden oluyordu. Ancak son yıllarda İslam cumhuriyetine karşı görülmemiş düzeydeki protestolar göz önünde bulundurulursa bu defa aynı şeyin olacağını söylemek zor. Kapsamlı bir saldırı farklı dinamiklerin önünü açabilir.
İran’da halk ile rejim arasında ciddi bir kopukluk var; yönetimle ilgi li büyük bir memnuniyetsizlik ve düş kırıklığı mevcut. 2022’de rejime karşı “Kadın, yaşam, özgürlük” hareke ti doğrudan rejimin yıkılmasını talep etmiş ve ülkenin dini liderini diktatör olarak nitelendirmişti. İsrail’in stratejisi de gerilimin artmasının halk ayaklanmalarını ve rejime karşı huzursuzluğu tetiklemesi yönünde. Görünen o ki İran liderliği de bu kez aynı görüşte çünkü ülkede bazı kullanıcıların iletişimi kesilmiş durumda. Bu sansür, İslam cumhuriyetinin protestolardan kaygılandığı zamanlarda sıkça yaptığı bir uygulama. İsrail Başbakanı Binyamin Ne tanyahu, geçen perşembe Ağlama Duvarı’na, İran’a saldırıların başlatılmasından saatler önce bir not bıraktı. Ertesi sabah halka açıklanan notta, İsrail ordusunun operasyonunun isminin ilham kaynağı olan Tevrat’tan bir ayet yer alıyordu: “İşte halk büyük bir aslan gibi ayağa kal kacak, genç bir aslan gibi yükselecek; avı yiyinceye, öldürülenlerin kanını içinceye dek yatmayacak.”
ÜLKEDE KAOS, BÖLGEDE KAOS
Bu savaş çığırtkanlığının ardındaki önemli unsurlardan biri elbette Netanyahu’nun hem ülke içinde hem ülke dışında zor durumda olması. İsrail içinde Netanyahu’nun onay oranları hızla düşüyor. Ultra Ortodoks öğrenciler için askerlik muafiyetleri konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle tetiklenen Knesset’i feshetme önergesinden kıl payı kurtul du. Önerge, bu sefer başarısız ol sa da Netanyahu’yu siyasi olarak zayıflattı. Savaş onun için, siyasi konumunu korumak adına başvurabileceği bir araç. Geçmişte bunu defalarca gösterdi. Son yıllarda bu kadar agre sif değildi ama 7 Ekim’den sonra ar tık stratejik tehditleri ortadan kaldır ma şansı olduğunu, kendini halkının kurtarıcısı olarak görüyor. Ortadoğu’daki mevcut durum, Netanyahu için pek parlak değil. Gazze’de yürütülen anlamsız ve acı masız savaş, Filistinlilerin kitlesel olarak yerinden edilmesi, ilhak söylemleri ve koalisyonundaki bazı isimlerin soykırımsal retoriği nedeniyle kamuoyunda büyük bir tepki var. Bu da Batı’daki müttefiklerinin dahi Netanyahu’ya olan desteğini sorgu lamasına yol açtı. Netanyahu, kullandığı siyasi strateji ile İran’la savaştırmandığında, Batı’daki pek çok müttefikin İsrail’e yönelik eleştirilerini geri çekmek ve Tel Aviv’in safında durmak zorunda kalacağını öngördü.
KÖŞEYE SIKIŞAN REJİM
İran, İsrail’in ölümcül saldırılarını tolere etmedi ve yanıt vermek zorunda kaldı. Bu yanıtın da yeterince güçlü olması konusunda bir iç bas kı olacaktır. Üstelik İran’ın bölgede ki müttefik ve dostları ağır yaralı ve herhangi bir çatışmaya “belirleyici” olarak katılacak güçleri pek yok. İsrail zaten tam olarak bu dinamiğe güveniyor: Çatışma bir kez başladığında, Washington’ın İsrail’in güvenliğine yönelik bir yükümlülüğü var ve dolayısıyla ABD de çatışmaya sürüklenecek ve savaşa dahil olacak. Muhtemelen Netanyahu’nun asıl he defi ABD’yi çatışmanın içine çekmek ve bunun sonucunda İran’da rejim değişikliğine yol açmak. Netahyahu, konuşmalarında özellikle İran halkı ile bir sorunlarının olmadığını bu yüz den vurguluyor. İsrail saldırılarının asıl amacı İran’ın nükleer silaha sahip olmaya yaklaşmasından ziyade Tahran’ı kendine tehdit olmaktan tam anlamıyla çıkarmak. Operasyonun özenle seçilmiş adından, saldırıların niteliğine, hedeflerin kimliğine kadar bu çok açık. İsrail, varoluşsal tehdit altında olduğu gerekçesiyle bu amacına ulaşmak için savaşı uzatmaktan ve bölgeyi ateşe atmaktan sakınmayacaktır. Görünen o ki İsrail ve zımnen ABD, İran bayrağında tekrar bir aslanın yer alması için bir mücadeleye başladığını ilan etti.